Ernest Hemingway, 1954 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan ünlü bir Amerikalı yazardır. Hemingway’in The Sun Also Rises isimli romanı şu kelimelerle son bulur:
“Yes,” I said. “Isn’t it pretty to think so?”
Bu makalede, “Isn’t it pretty to think so.” cümlesindeki gramer yapısını ve İngilizce konuşanların kısaltılmış cümleleri nasıl kullandıklarını inceleyeceğiz. Ayrıca filmler, kitaplar ve diğer kurgu eserlerdeki diğer kısa cümleleri göreceğiz.
Ama önce, konuyla ilgili bazı açıklamalara göz atalım:
Shortened clauses
Clause’lar özne ve yüklem içeren kelime gruplarıdır. Yan cümlecik veya yan cümle, bileşik cümlelerde ana cümlenin anlamını tamamlayan yardımcı cümlelerdir. Bazen tümce sözcüğü de yan cümle anlamında kullanılır.
Bu tür cümlelerde yüklem, konu hakkında bilgi veren bir sözcük grubudur.
Bir cümlenin sonunda nokta varsa, bu bir cümledir. Örneğin, “I love English grammar,” cümlesinde, “I” kelimesi ‘özne’, “love English grammar” kelime grubu ise cümlenin yüklem grubudur.
Bazen, cümleler birçok yan cümleciğe sahip olabilir. Bu cümlecikler “that” ya da “ “wh-” kelimelerinin kullanıldığı sözcüklerle başlar: why, what, where ya da when gibi.
Örneğin, “We hope that you enjoy learning English grammar,” cümlesinde, “that you enjoy learning English grammar” kelime grubu bir yan cümlecik grubudur. Bu yan cümlecik “that” ile başlar ki bu da, that-clause kullanımı için iyi bir örnektir.
Amerikalılar konuşma dilinde -cümle içindeki tekrarları önlemek için- sıklıkla kısa cümlecikleri kullanırlar. Buna ek olarak, genellikle sohbet sırasında tekrarlanan kelimeleri de kısaltırlar.
Bu kısa ifadeler genellikle bazı fiiller sonrasında ortaya çıkar. Şimdi bu fiilleri ve sık sık birlikte kullanıldıkları kısa ifadeleri keşfedeceğiz:
1.Know, remember, wonder
Konuşmacılar genellikle “wh-“ clause’larını “wonder”, “know” ya da “remember” fiilerinden sonra kullanırlar ve genellikle sadece “wh-” sözcüğünü ile başlayan yan cümleciği kullanırlar. Cümlenin devamını söylemezler.
Aşağıdaki örneğe birlikte bakalım:
Tom didn’t come to the show last night!
I wonder why?
Bu örnekte, ikinci konuşmacı kısa bir clause kullandı. Eğer isteseydi “I wonder why?” yerine “I wonder why Tom didn’t come to the show last night?” cümlesini kullanabilirdi.
Yukarıdaki örnekte, kısaltılmış “wh-“ kelimesi, fiil olan “wonder”dan sonra gelmektedir. Konuşmacı daha önceki cümlede verilen bilgileri tekrar etmek istemedi. Çünkü böyle uzun cümleler konuşmayı oldukça yavaşlatır.
Şimdi, ikinci bir örneği inceleyelim. Aktör Sandra Bullock, 2004 yılında rol aldığı Crash filminde şöyle bir cümle kullanır:
I’m angry all the time, and I don’t know why… Carol, I don’t know why!
Bullock, “I don’t know why” yerine, “I don’t know why I am angry all the time.” şeklinde de konuşabilirdi. Fakat o, “know” fiilinde sonra “wh-” clause yapısını kullanmayı tercih etti.
Size verdiğimiz iki örnekte de “why” sözcüğü vardır: “I wonder why?” ve “I don’t know why?”
“wh-” clause yapısı İngilizce konuşma dilinde sıklıkla kullanılır. Her iki cümle de kısaltılmış yan cümleciklerin yaygın kullanıma örnektir.
İngilizce konuşmalarda kısaltılmış diğer “wh-“ clause’larının da kullanıldığını unutmayın. Birisinin şöyle söylediği gibi: “…he doesn’t remember where,” örneğin.
2.Guess, say, think, hope
Şimdi, ikinci clause grubuna geçelim. Bu gruba, “that-clauses”lar diyoruz.
Konuşmacılar kısaltılmış “that-clauses”ları genellikle “guess”, “say”, “think” ve “hope” fiillerinden sonra kullanırlar.
“So” sözcüğü genellikle “that-clause”ların yerine geçer. Bu biraz zor görünebilir, daha iyi anlaşılması için aşağıdaki örneklere birlikte bakalım:
1991 yılında çekilen The Man in the Moon filmindeki diyaloglardan birisi şöyledir:
– “Maureen? Is it always gonna hurt this bad? Mama says it won’t. I hope she’s right.”
– “I hope so.”
Bu diyalogda ikinci konuşmacı, “I hope so” yerine, “I hope that she is right.” şeklinde de cevap verebilirdi. Yani “so” yerine, “that she is right” kelime grubunu kullanabilirdi. Diğer bir deyişle, “so”, bu cümledeki that-clause yerine geçer.
Şimdi, Hemingway’in ünlü cümlesine tekrar bakalım:
“Yes,” I said. “Isn’t it pretty to think so?”
Ernest Hemingway’in romandaki iki karakteri Jake Barnes ve Brett Ashley, çok da iyi gitmeyen aşklarından bahsederler. Brett, her şeye rağmen beraber iyi zaman geçirdiklerini söyler ve roman, onun ünlü cümlesiyle son bulur:
“Isn’t it pretty to think so?”
Eğer Jake isteseydi Brett’e “Isn’t it pretty to think that we could have had such a good time together?” diyebilirdi. (Belki de böyle bir son, Hemingway’in cümlesine göre daha zarif olurdu.)